Uyanıyorum Yirmi Yedi Yaşımda, Hala Yakışıklı, Hala Mutsuz

-10 dakika daha...

-10 dakika mı? 20 dakika istedin verdik daha ne istiyosun lan?!. Uyan işte. Bi dediğimizi de yap itiraz etmeden. Servisi kaçıracaksın diyoruz. 9'da patrona rapor göndermen gerekiyor.

-Uyusun çocuk biraz daha. Hızlı yürür yetişir servise. Geç yattı zaten.Dün sabah da uyuyamadı karşı apartmandaki inşaat gürültüsünden,10 dakikayı çok görme bari...

-Sen karışmasan olmaz. Kendi konuşamıyor sanki. "10 dakika uyuyacağım" diyecek, sonra uyuya kalacak, servisi kaçıracak, maili zamanında atamayacak, işten kovulacak... Ailesinden para istemeye yüzü de yok. Eee? Nereden bulacağız biz parayı?
Biz çekiyoruz sonra depresif muhabbetlerini hayvanatın. Düşünsene hem dedesi akşam misafirliklerinde diyecek ki annesine babasına: "Ben biliyordum. Belliydi küpesinden, saçından, sakalından. Mühendis olacak adam o kılıkta dolanmaz. Gitti İstanbul'a anarşist mi oldu, terörist mi oldu haberiniz yok sizin de. Bak öbür torunlar öyle mi?" Annesi utançtan yerin dibine mi girer, yoksa sinirden kudurmuş babasını yatıştırmaya mı çalışır bilemiyorum artık.

-5 dakika uyusun bari. Hemen kalkar. Tam uyuma da değil ki yapacağı, sadece kalkabilmek için zihnini toparlayacak. Kalkar geç olmadan.

-5 dakika çok. 3 dakika veriyorum.Saat 6.55. 6.58'de kalksın 5 dakikada kıyafetlerini giyinsin. 2 dakikada apartmandan çıksın. Koşa koşa yetişsin servise.

Uyumam için izin çıkmıştı. Ucuz pazarlığın neticesinde alarmı 6.58'e kurdum ve telefonu yerdeki Mayakovski'nin yüzünün üzerine koydum. "Burnumdan gelir bu 3 dakika." diye düşündüm. Uyumak niyetinde, uyuya kalmamak çabasında tekrar koydum başımı yastığa.

Pazartesi güneşi odaya girmiş de, yüzümü ısıtmasıyla yataktan fırlayıp uyanmama sebep olmuştu bile. Zihnimde yarım kalmış aptal rüyanın enstantaneleri dönüyordu. Bayat sigara dumanı kokan oda mı gerçek, yoksa rüya mahali mi çözemedim bir anlık. "Saat kaç ki?" Telefona uzandım. 8.45. Günün ilk kelimeleri döküldü ağzımdan.

-"S*kerim böyle aşkın ızdırabını."

Can havliyle üzerimdekileri çıkardım, kıyafetlerimi giyindim, dışarı fırladım. Asfaltı dövüyordum ayaklarımla. Depar atan bir Gallerli sol açık kadar hızlı değildim ama Pazartesi sabahı uyanmış bir İrlandalı kadar öfkeliydim.


Yarım kalmış rüyam tekrar geldi aklıma koşarken. Loş gibi, karanlık gibi bir oda... Ya da bir mahzen, ya da bir hapishane...Mekanı, dekoru tam hatırlayamadım. Ortamın karanlık olması da bunda etken olabilir. Odanın içinde 2 metre boyunda, 45-50 yaşlarında bir kadın...200 kilo vardı. Devanası demek yanlış olmaz. Üzerinde bu kadına bile bol gelecek kadar geniş, rahatlıkla orta çaplı bir firkatenin yelkenliğini yapabilecek, kahve renginde, kirli bir etek vardı. Eteği gibi kirli, beyaz t-shirtü; kocaman,sarkık göğüslerini, katmerli karın yağlarını kürekte bekleyen ekmek hamurları gibi gösteriyordu. Başında yine kirli, koyu renkli bir başörtüsü mü vardı yoksa yağlı açık saçları alelade bağlanmış mıydı tam emin değilim. Ben bu koyu tenli - teninin koyuluğu pasaktan da kaynaklanabilirdi - ,büyük burunlu, iri dudaklı devanasını incelerken, o bir yandan kurumuş, küflenmiş tam anlamlandıramadığım gevrek bişeyler yiyor, bir yandan da yiyeceğin lezzetinden olsa gerek ağır ağır sağa sola sallanıyordu. Elindeki yiyecekten son bir ısırık daha aldı, bi kaç kere kütürdeterek çiğnedi ve aniden çenesi durdu, gözleri bana döndü. Yaptığım tek şey ona olan bakışlarımdaki duyguyu değiştirmekti. Anlaşılan bu onun hiç mi hiç hoşuna gitmemiş. Gözlerini açıp, bana fırlattığı bu tehditvari -hatta en sertinden ültimatom demeliyim- bakıştan korktum,gerildim. İçimdeki tiksinmeyi, öfkeyi, bıkkınlığı bastırmaya çalışarak gözlerimi yere doğru kaçırdım.

Onun istemediği şeyleri düşünmemeliymişim, onun istemediği şeyleri hissetmemeliymişim, güzel olan hiç bir şey hissetmemeliymişim. Kadın sararmış, kahve rengine yaklaşmış dişlerini göstererek ağzındakini çiğnemeye devam etti. Ağzından gelen şapırtılar beynimin duvarlarına çarpıyor, yankısı daha da içimi bunaltıyordu. Kadın aklımdan geçen tiksintiyi anlamasın diye şapırtıları duymamaya çalışıyordum ama nafile... Sanki ağzının içerisine girmiş, damağının kenarına sokulmuş, şapırtının kaynağındaymışım gibi insanın beynini sıkıştırıyordu çıkardığı sesler.

Elini, göğsüne değen etek lastiğine attı.Eteğini indirdi, karın derisi de etekle birlikte kalktı. Kurumuş, küflenmiş gri renkli iç organları görünüyordu. Sakince mide kurusuna, dalak kurusuna, bağırsak kurusuna bir göz gezdirdi. Diğer eliyle önce benden tarafki sol böbrek kurusuna dokundu, sonra biraz yukardaki dalağını söktü yerinden. Taşlaşmış, kumlaşmış bi kaç parça döküldü. Aynı kumlaşmış parçalar dökülüyordu dalaktan koca bir ısırık alırken...

Uyandım.Saatin 6.58 olduğundan emindim. 6.20, 6.55, 6.58... Kalkma seremonim belliydi. Otomatik bir makinaydı bedenim. Babam'ın ses tonuyla konuşmaya başladı aynı iç ses. "Geç kalacaksın hayvanat. Adam olmazsın. Kalk da yüzünü yıka.Yüz yıkanmadan güne başlanmaz. Gir banyoya. Aç musluğu, ısınmasını bekleme ama. Soğuk suyla yıkayacaksın ki hemen ayılasın. Avucuna suyu doldur, 4-5 kere çarp yüzüne. Elini, yüzünü sabunlamayı da unutma aman. Sabunlama kısmı çok önemli. Sonra havluyla kurula iyice. Kontrol etmeye geleceğim birazdan. Çabuk kalk oyalanma daha patrona mail atacaksın..." 6 senedir yüzümü yıkamıyordum. İnat değl mi?

Bugün 27 yaşıma basmıştım. Bir yandan baba tonunda iç sesim konuşuyordu, bir yandan 6 sene öncesini hatırlamaya çalışıyordum. Kendimle anlaşmıştım: "Bugün intihar etme moruk ya. 27'ye kadar dene hayatı. O zaman da mutluluğu bulamazsan intihar edersin. Hem Morrison da 27'sinde öldü." Kendimle anlaşmıştım. Sırf Morrison'un hatrına anlaşmıştım.

Kafamı yataktan aşağı uzattım. Siyah Baretta'yı elime aldım Mayakovski'nin yüzünün üzerinden. O da beni izliyordu.Yatağa oturdum. Baretta'nın olduğu elimin dışıyla gözlerimi ovuşturdum. 6.35'de jarjörü çekmiş ve 20 dakika uyumuştum. 6.55'de emniyeti açmış, 3 dakika daha uyumuştum. Mayakovski'ye baktım o da bana baktı sertçe. Ben bilirdim o sert bakışın ardındaki kırılmış bulutsu yüreği. 27 yaşımdayım hala yakışıklı, hala mutsuz. Babam konuşuyordu ve ben yine 7 yaşımdaydım karşısında "Öyle yap... hayvan herif...böyle yap...adam olmaz senden...Allah...Şeytan..."
6.58' de kafama sıktım, babamı öldürdüm, tanrıyı öldürdüm, şeytanı öldürdüm, devanası da öldü sanırım...Umarım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder